Divan Şiirinde Kozmoloji: Güneş, Ay ve Gezegenler
Eski edebiyatın kozmo düşüncesine göre her gezegen dokuz kattan oluşan gök tabakalarından birinde bulunurdu. Yıldızlar ve gezegenler insanların talih, baht ve kader gibi yazgılarını tayin eder ve düzenlerdi. Bu sisteme göre Dünya kâinatın merkeziydi ve felekler iç içe geçmiş soğan zarları gibi dünyayı çevreliyordu. Dünya göğünden başlayarak yedi gezegen yedi feleğin gezegeniydi. ve bunlar sırasıyla Ay, Utarit, Zühre, Güneş, Mirrih, Müşteri, Zühal, sabit yıldızlar ve burçlar ile onların en üstünde bulunan Atlas feleği idi. Atlas en üstte olduğundan felek-i a’zam, felekü’l-eflâk gibi adlarla anılırdı.
Atlas yirmi dört saatte bir devrini tamamlar. Bu devir (dönüş) doğudan batıya doğru olur ve dönerken diğer diğer felekleri de döndürürdü. Diğer felekler ya Atlas feleği ile doğudan batıya dönüyor; ya da , aksine olarak batıdan doğuya dönüyorlardı. Atlas diğer felekleri de kendi istikametinde dönmeye zorlar bu dönüşe zorlanan diğer sekiz felek, insanların talihleri, refah ve mutlulukları üzerinde değişen olumlu ya da aksi durumlar ortaya çıkarırlardı. Atlas veya arş feleğinin ters dönüşü diğer feleklerin istikrarını veya düzenlerini bozuyordu. Atlas veya arş içinde hiç bir şey bulunmayan bütün gökleri kaplayan bir boşluktu.
Bu feleklerin her biri insanların kader, şans, baht, kişilk, ve ruh hallerini belirleyen özellikler taşıyordu. Felekler dönüşlerine göre insanların gelecekte başlarına neler geleceğini de bildiriyor veya tayin ediyorlardı. Nücum ilmi denilen bu ilme göre yeryüzünün bulunduğu katman Felek’i evvel iken Ay’ın bulunduğu katman, İkinci felek, Güneşin olduğu kat ise dördüncü felekti. Örneğin Felek-i evvel Cuma gecesi ve pazartesine hakimken diğer günler diğer feleklerin hakimiyetindeydi.
Yerden sonraki ilk sema da yani birinci kat gökte bulunan Ay, zaaf, acizlik, cehalet, nemime (kırıcı, üzücü ve dargınlığa sebebiyet veren laf taşıyan- koğucu, fitneci, fesat) , ahyar( dünyanın düzenini sağladıklarına inanılan rica’ül gayb şeyler) ve hareket gibi özellikler taşıyor ve insanlara bunları aktarıyordu.
Ay divan şiirinde Mah, Kamer, sipihr, bedir, bedr, hilal, mah –ı taban ayın diğer adlarıdır. Ay parlaklığından dolayı sevgilinin yüzüne benzetilmiş, ay derken sevgili kastedilmiştir. Ay’ın hilal, dolunay, yarım ay halleri üzerinde de çok farklı tahayyüller kurulmuş, hançere, kılıça, sevgilinin kaşına benzetilmiş veya sevgilinin yüzü , güzelliği ile ilgili alakalar kurulmuştur.
Eski simyacılar gümüşe kamer, altına şems, kalaya da zühre demişlerbu tabirler divan şiirinde de zaman zaman kullanılmıştır.
Ay parlaklığı ve nuru yüzünden sevgiliye benzetilir. Ay’a yaklaşmak ve ulaşmak zordur. Ben , kaş, kirpik, hat ve zülüfler aşığı sevgilinin yüzüne yaklaştırmaz. Fakat onca kesret içinde sevgilinin yüzü bembeyaz durur ve aşığı ferahlatır.
Ol lahza kim sataştı gözüm zülf-ü ruyuna
Akrep meh i münire vatandır dedim dedi (Fuzuli)
O anda gözlerim zülüflerle kapalı yüzünü görmek istedi . Ama akrep , ayın nuru benim vatanımdır dedi.
Görünen yıldız değül yir yir delinmişdür felek
Gün yüzünün hasretiyle tir-i ahumdan benüm (Necati)
Gökyüzünde yer yer görünen ışıklar yıldız değildir. Senin güneşe benzeyen yüzünün özlemiyle benim çektiğim ah okları gök kubbeyi yer yer delmiştir.
Güneş erkek gündüzü işaret eden bir kavram olmuştur. Hurşit, afitab, şems, Sa’d-ı evsat gibi adlarla anılır. Güneş kuvvet, şiddet, kahr, zor yatışan öfke, rağbet, his, rikkat, hayâ ve iffet gibi tavırları temsil eden vasıflar taşır. Güneşe mensup olanlar zeki kuvvetli, sanatkar olurlar ve eğlenceyi severler.
Kamer ve Müşteri güneşin dostlarıdır. Güneş’in bu burçlara girmesi veya denk gelmesi uğur getirir. Zühre ve Zühal hurşitin düşmanlarıdır. Günnş neyyir-i azam denilen dördüncü semada bulunur ve kral olarak temsil edilir. Minyatürlerde elinde kılıç başında taç ile kuvveti ve iktidarı temsil eden sembollerle ifade edilir. Bu yüzden başta Cemşit-i Hurşit olmak üzere güneş: Allah; Hz. Muhammed, Hz. Yusuf, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Süleyman’a ve padışahlara da benzetilir. Bundan hareketle adalet, cömertlik, şöhret-i âfâk, sultân-ı hâver, alem, tâc, taht, sorguç, mühür, tuğra gibi padişahlıkla ilgili unsurlarla birlikte de düşünülür.
Güneş, parlaklığı ve gökyüzünün süsü olarak tâbnâk, tâbân, âlem-sûz, rahşân, dırahşân, pür-nûr, şuledâr, ziyâ-güster, ziyâ-efrûz, , nûr-efşân, âlem-ârâ, âlem-efrûz, âlem-tâb, cihân-ârâ, cihânefrûz, felek-ârâ, zerrîn..gibi sıfatlarla da anılır.
Güneş ,Cemşit ve Hurşit münasebeti üzerinden bahar, cem ve nevruz kavramları ile birlikte sık sık kullanılır. Bunun yanısra hükümdarlar da Cemşid-i Hurşit’e , kralı veya kudreti temsilen de güneşe benzetilir. Güneş parlaklığından hareketle sevgiliye de benzetilir.
Ol büt-i sîmîni gördüm sînesi billûr imiş
Gün gibi başdan ayaga bir musavver nûr imiş Üsküblü İshak Çelebi
Kıyâmet günine benzer o meh-rûda mehâbet var
Temâşâ-yı cemâline ne tâkât var ne kudret var Taşlıcalı Yahya
O mahşer güneşine bakmaya âşığın ne tâkâti ne de kudreti vardır
Açılur senden yana her gün gözüm nergisleri
Âfitâbum hânenün câmı güne karşu gerek Taşlıcalı Yahya
Güneş Pazar günleri ile Perşembe gecesine hakimdir.
Güneş veya Hurşit çeşitli anlamları ile de karşımıza çıkar. Güneş ve Hurşit parlaklığından dolayı sevgiliyi de sembolize eder. Güneş dördüncü felekte bir şah veya padışah gibi de tasavvur edilir. Güneş parlaklığı ile sevgiliyi kıskanan veya sevgili gibi göz kamaştıran bir unsurdur. Kısaca güneş buradaki konumuz doışında çok çeştili sembolik , benzerlik, veya gerçek anlamları ile de kullanılır.
Her subh gelip Gâlib deryûze eder hurşîd
Teh cür’a-i Monlâ kim peymânede kalmıştır Şeyh Galip
Bu dönen tokuz eyvân-ı mutabbak
Bu seyr iden yidi şem-i muallak Ahmedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder